.....

.....

Kurye – Burcu Bolakan

Kurye – Burcu Bolakan

Kurye

Yağmur bir çizgi halinde düşerek toprağı ıslatıyordu. Arabanın camını indirip bir müddet yağmurun toprakla bir sevgili buluşmasını izledi. Elindeki listeye bir göz attıktan sonra emniyet kemerini çözüp aşağıya indi. Hafif ılık bir havaydı, yağmur damlaları yanaklarını okşarken, arabanın arka kapısını açıp koltuğun üzerindeki büyük paketi aldı. C blok 18. kattaki 36 numaraya bırakılacak olan paketi elinde tutarak bloğa doğru yürümeye başladı.

Kısa boylu, iri göbekliydi. Saçlarının ön kısmı açılmıştı, büyük bir burnu vardı ve sıklıkla düşen gözlüğünü eliyle itekleyerek yerine oturtmaya çabalıyordu.

​Kafasından​ geçen​ düşüncelerin ​içinde​ sürekli​ hesaplamalar​ yapan​ küçük memurlarla çalışıyor gibi hissediyordu kendini. Gündüzleri kurye, akşamları bir lokantada garsonluk yapmasına rağmen bir türlü para biriktiremiyordu. Kirasını ve faturalarını ödedikten sonra arta kalan para onun beslenme ihtiyacını bile karşılayabilmesine yetmiyordu. İçinde köpüren bir nefret duygusuyla C bloğun önüne geldi. Büyük bir hırsla kapının koluna yüklenip açtı. Binanın sitenin içine açılan dış kapısını geçmiş posta kutularının yanına varmıştı. Bıkmıştı zenginlerin oturduğu bu tip sitelere paket getirmekten. Bu insanların böyle sitelerde oturabilmek için ödedikleri aidat paraları neredeyse onun kuryelik yaparak kazandığı maaşına denk geliyordu. Burada, böyle güzel bir sitede oturdukları yetmiyormuş gibi bir de sürekli alışveriş yapıyorlar, kendisi gibi insanlar da zenginlerin alışverişlerini taşımayı üstlenen firmalarda çalışmaktan elde ettiği parayla boğazlarını bile doyuramıyorlardı. Binaya giriş kapısı kilitli olduğundan posta kutularının yanında asılı duran mekanik âlete dairenin numarasını tuşlamak gerekiyordu. Elindeki telefona bakıp dairenin numarasını bir kez daha kontrol ettikten sonra 36 numarasını tuşladı.

Zil bir kez çalmıştı, bir kez daha, bir kez daha… Diyafonu kimse cevaplamayınca canı sıkıldı, paketi merkeze alıp götürse arkasından aranıp şikâyet edilebilir endişesi taşıdığından telefonunu açıp paketin sahibine telefonla ulaşmayı denedi.

Telefon üçüncü kez çaldığında açıldı. Uykulu yumuşacık bir ses ‘‘Alo,’’ diye yanıt verdi.

Telefona cevap veren yumuşacık ses tonu damarlarına işledi, sesi içti, onu hazmetti sonra sese bir karşılık verdi.

‘‘Kargo paketiniz var, evdeyseniz lütfen kapıyı açar mısınız?’’

‘‘Neredesiniz?’’

‘‘C bloğun içinde binanın giriş kapısı yanındayım.’’

‘‘Bekleyin açıyorum.’’

Kadının sesi çok hoşuna gitmişti, burnunun üzerine düşen gözlüğünü ittirip gülümsedi. Çıt sesini duyunca iç kapıyı açtı. Birkaç basamağı hızlıca geçip asansörün düğmesine bastı. İçini gıcıklayan sesin sahibini düşünmeye başladı. Kadın ‘bekleyin açıyorum,’ derken bu cümleyi öylesine yumuşak bir ses tonuyla söylemişti ki o anda bunu söylerken dudaklarının nasıl hareket ettiğini görmeyi arzuladı. Kadını orta boylu, ela gözlü olarak hayâl etti, kırmızı uysal dudakları olmalıydı. Bu kelimeler ağzından dökülürken sanki her birini yutmak içine hapsetmek istiyormuş gibiydi. Ürkek bir sesin sahibiydi, burası kesindi. Biraz sonra onunla karışılacaktı. Asansör düğmesine basıp üst katlarda olan dev makineyi aşağıya çağırdı.

Bir dakika sonra asansör zemin katında durdu, içine binerek 18. Katın numarasına bastı. Asansörün içindeki boy aynasından kendini süzdü. Karşısındaki adamın tehditvari bakışlarına şimdi aldıracak hâli yoktu. İki vahşice bakan göze ‘’Kapa çeneni, sakın bir söz söyleme,’’ diye bağırdı. Adam orada durmuş, aynanın içinden kendine nefret ve tiksintiyle bakıyordu. Aynanın içindeki adam omuz silkip gözden yittiğinde önüne dönmüştü, asansörün kapısı açıldı. Kare bir alanın içine adımını attığında karşılıklı bakışan iki dairenin beyaz kapılarını gördü. Birinin üzerinde 35 diğerinin üzerinde 36 yazıyordu. Sakin bir şekilde üzerinde 36 yazan kapının önüne geldi. Tam zile basacaktı ki kapı hafif aralandı.

Aralıktan bakan kadını göremeyince tedirgin oldu, yüzünü ona göstermekten bile çekiniyorsa bu yumuşacık sesin sahibini nasıl görebilecekti? Onun hayâl ettiği bir tipte olup olmadığını nasıl anlayacaktı?

Konuşmaya boğazını temizleyerek başladı.

‘‘Merhaba Hanımefendi, paketiniz var.’’

Kadın kapıyı hâlâ tam açmamıştı. Beş santim açık duran kapının aralığından, ‘‘Kapının önüne bırakabilirsiniz, ben sonra alırım,’’ dedi.

Bu cevap onu çok kızdırdı, olduğu yerde dururken gözü seğirmeye başladı. Dudakları, titriyor, kadını görmek istemenin verdiği yoğun duygularla heyecanlanıyordu.

‘‘Kodu söylemeniz gerekiyor,’’ dedi kadına. ‘‘Şimdi cep telefonunuza bir mesaj göndereceğim siz de bana gelen mesajdaki kodu söyleyeceksiniz.’’

‘‘Öyle mi?’’ diye karşılık verdi kadın, ‘‘telefonum yanımda değil, o hâlde bekleyin biraz da içeriden alıp geleyim.’’

Kurye ‘‘Tamam,’’ diyerek beklemeye başladı. Saniyeler geçmek bilmiyordu. Kadın kapıyı tam olarak açacak mıydı, yoksa aralıktan mı ona kodu söyleyecekti? İçi içine sığmıyordu, olduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Evin içerisinden yükselen hoş bir leylak kokusu duyumsadı, arka odaların birinde klasik müzik çalıyordu. Yere düşen bir eşyanın sesini duydu. Evin camları açık olmalıydı, kapının aralığından içeride oynaşan rüzgârın hoş esintisi hissediliyordu.

Evin içinde dönen rüzgâr dairenin kapısını sonuna kadar açtı. Kurye sevindi rüzgârın azizliğine, şimdi kadının yapabileceği hiçbir şey yoktu. O kapıyı açmak istemiyorduysa bile rüzgâr başına buyruk hareket etmiş ve kapıyı sonuna kadar açmıştı. Ortalıkta serbestçe savrulan rüzgâr tam karşısında duran ve kuryeye gülümseyen çalışma odasındaki kâğıtları dağıttı.

​Kadının​ gölgesi​ kapıya​ vurunca​ adımların​ yavaşladığını​ hissetti.​ Kapının açıldığını gören kadın kendini göstermek zorunda kalacağını anlamış olmalı ki olduğu yerde durmuştu. Kadın birkaç adım ötesindeydi ama kapının önüne gelmediği için kurye onu göremiyordu. Daha fazla dayanamayıp sordu.

‘‘Hanımefendi orada mısınız? Bir sorun yoktur umarım.’’

​‘‘Hayır​ yok​ ama​ buradan ​söylesem​ olur​mu?​ Paketi​ kapının​ önüne bıraka bilirsiniz.’’

O an tüm dünya başına yıkılmış gibi hissetti, vücudu kasıldı ve ardından kolu istemsizce sallanmaya başladı. Sesin sahibi kendini göstermek istemiyordu. Boğuk bir sesle zoraki:

‘‘Söyleyin,’’ dedi.

‘‘132678’’

Kurye söylenen numarayı elinde tuttuğu cihaza girdi. ‘‘Paketi bırakıyorum,’’ diyerek diz çöktü. O sırada başını sağına doğru çevirmişti. Hareket eden gölgenin bacağını görür gibi oldu. Artık dayanabileceğini sanmıyordu, dizleri üzerinde iki adım attı ve paketi içeriye doğru sürdü.

Kadın ürkmüş olmalıydı ki ‘‘Tamam oraya bırakabilirsiniz,’’ diye biraz titrek bir ses tonuyla konuştu.

Şimdi bulunduğu yerden kadını tam olarak görebiliyordu. İlk önce gördüğü görüntü karşısında afallasa da kendini bırakmayı hiç düşünmüyordu. Sağında duran kadın iç çamaşırlarıyla birkaç adım ötesinde ayakta dikiliyor ve paketi almak için onun gitmesini bekliyordu. ‘‘Acaba harekete geçsem mi?’’ diye düşündü. Ama güpegündüzdü, sonra çok tehlikeliydi. Ortalıkta hiç kimsenin olmayışı da aslında büyük bir avantaj gibi duruyordu. Kana susamıştı, bir ay olmuştu birini avlamayalı. En son geçen ay iş çıkışında denk geldiği yaşlı adamı öldürüp çöpe attığında bundan nefsine iyi gelen bir tatmin duygusu yaşamamıştı. Bu kadın gibi güzelini bulmak bir daha mümkün olmayabilirdi. Aklına siteye girerken kameranın onun kullandığı aracı gördüğü geldi. Şifreli kapılar ardında yaşamayı tercih edenlerin bina giriş kapısında da kamera olurdu ve üstelik dairenin numarasına bastığında ekranda görüntüsü çıkmıştı. Binanın arka kısmından giriş yapmadığına üzüldü orada bildiği kadarıyla kamera yoktu. Şimdi harekete geçecek olsa kadını onun öldürdüğü hemen bulunurdu. Tam geri geri çıkacağı sırada çıplak ayakların önünde durduğunu gördü. Kadın hemen yanında bir adım ötesindeydi, onu dizleri çökmüş bir hâldeyken görmüştü. Paketin üstünde olan elini geri çekip kadının yüzüne baktı. Karşısında ondan çok korkmuş, olduğu yerde donakalan çıplak bir kadın vardı. Kadının mavi gözlerinin içine vahşi bakışlarını sokup onun zihnini gördü. Harekete geçme zamanının geldiğini anlamıştı ama yapamadı.

Kadın geriye doğru giderek ‘‘Siz orada ne yapıyorsunuz? Derhal çıkın evimden, yoksa polisi ararım,’’ diye bağırdı. Kurye yavaşça ayaklanıp karşısında sadece iç çamaşırıyla duran kadına her ne kadar sahip olmak ve onu öldürmek istiyorsa da kendine hâkim olmaya çalışarak ‘‘Sadece paketi içeriye koymak istedim,’’ diye yanıt verdi.

Kadın titreyerek ‘‘Çık evimden,’’ diye yeniden bağırdı. Kurye ayaktaydı, kadının gözlerinin içine bakıyordu. Aşk vardı bu gözlerin içinde ve derin bir gizemle doluydu kadının mavi gözleri.

Vücudu sarsılarak geri geri gitti, öylesine arzuyla dolmuştu ki kadının yanına gidip onu kucaklamamak için kendini zor tutuyordu. Kadınsa ona tiksinti ve nefret ifadesiyle bakıyordu.

***

Asansörün yanına gittiğinde arkasından kapının hızla çarptığını duydu, bir kez daha kadının yaşadığı evin beyaz kapısına baktı. Demir kütlenin içine atladığında hakkında çoktan şikâyet dolu bir telefonun merkeze şu anda ediliyor olduğunu düşündü. Zemin katına ulaştığında binanın sitenin içine açılan kapısını gördü. Kapının üzerine kondurulmuş bir kamera giriş kısmının her bir noktasını görüyordu. İyi ki bir çılgınlık etmemişti, şimdi bunu yapmadığından içten içe seviniyordu

Arabasına bindiğinde telefonu çalıyordu, arayan kargo firmasının merkeziydi. Kadının çoktan telefon edip kendisini şikâyet ettiğini ve uyarılacağını ya da işten çıkarılacağını düşünerek telefonu yanıtladı.

Telefondaki ses çalışma arkadaşı Fatih’e aitti. Programda olmayan küçük bir değişikliği kendisine bildirmek için aramıştı.

Tüm vücudu yanıyordu. Arada bir kasılmalar oluyor, gözünün seğirmesi artıyordu. Yüzü kanının hücum etmesi sonucu kızarmıştı. Arabanın dikiz aynasında kızarmış yüzünü incelerken haince güldü. Beş dakika öncesinde gördüğü muhteşem güzellik bir türlü aklından çıkmıyordu. Bundan sadece yirmi yıl önce yaşamış olsa bugünkü gibi teknoloji ilerlemiş olmayacağından kadına kendini tanıtması hiç sorun olmayacaktı. Ama vazgeçmeyi hiç âdet edinmemiş biri olarak bu kadınla işinin henüz bitmediğini düşünmek istiyordu. Nasılsa bu siteye sıklıkla geliyor ve kargo paketlerini dağıtıyordu.

***

Akşam biraz serindi, lokantanın içinde çalışırken bile üşüdüğünü hissetti. Sabah gördüğü kadının çıplak vücudu bir türlü gözünün önünden gitmiyordu. Masalardan birinde oturan müşterinin yanına gittiğinde sipariş almak için yüzüne baktı. Elindeki cihaza verilen siparişi girmek için bekliyordu. Müşteri ‘‘Bir arkadaşım gelecek, biraz sonra tekrar gelip sorarsınız,’’ deyince, ‘‘Tamam efendim,’’ diye karşılık vermiş müşterinin oturduğu masanın yanından ayrılmıştı.

Mutfak bölümüne geçerek aşçının siparişleri hazır etmesini beklemek için tabureye ilişti. Bu sırada telefonunu çıkarmıştı. Sabah gördüğü ve unutamadığı kadının kapıyı açmayınca paketin üzerinde yazılı olan numarayı aramış olduğunu hatırladı. Bu numara kadının numarasıydı. Eğer kadının numarasını rehberine eklerse onun profil fotoğrafını görebileceğini düşündü. O sırada aşçının sesini duydu.

‘‘4 numaranın ve 6 numaranın siparişlerini götürebilirsin.’’

Telefonunu cebine sokup tabakları eline aldı.

Gece saat 24.00’ü gösterdiğinde lokantadaki son müşteri de son kahvesini içiyordu. Ortalık tenhalaştığından o da mutfakta bir köşede duran taburenin üzerinde oturuyordu. Kadının ismini yazarak sosyal medya hesaplarına baktı. Kadın hakkında çok önemli bir bilginin sahibi olmuştu. Bu hafta sonu dağdaki evine gideceğini yazıyordu. Bu kadınla yalnız kalabilmek için ideal bir fırsattı. Eve gidince kadının sosyal hesaplarını iyice bir karıştırmak gerekecekti. Bu dağ evi neredeydi ve onun da güvenliği var mıydı?

Evine ulaştığında saat gece yarısını geçiyordu. Ertesi gün işe gitmek için saat 06.00’da kalkması gerekiyordu ama o buna aldırmadı. İnternetini açıp bilgisayarına giriş yaptı. İki saat boyunca kadının sosyal hesaplarında gezindi. Hayatı hakkında epeyce bir bilgi sahibi olmuştu. Kadın evliydi ve sekiz yaşında ilkokul ikinci sınıfa giden bir oğlu vardı. Kadının fotoğraflarından ekran görüntüsü alıp kadın adına sahte hesaplar açtı. Bunların hepsini kendi hesaplarıyla ilişkilendirdi. Şimdiden kadın onun sevgilisi olmuştu. Sevgililer gün boyu mesajlaşır ve aşklarını birbirlerine anlatırlardı. Bazen kavga ederlerdi, bazen de küskün geçerdi günleri. Mademki kadın onun sevgilisi olmuştu o da bu kadınla sevgili olmanın her bir evresini yaşamak istiyordu.

İlk mesajı gönderdi ‘‘Merhaba aşkım, tüm gün seni düşündüm, öyle çok seviyor ve arzuluyorum ki seni, keşke yanımda olsan da dudaklarından öpüp, sana sarılabilsem.’’

Kadının hesabından hemen çıkıp kendi hesabına girdi, yine yazıyordu. ‘‘Bir tanem biraz önce ayrıldık ama, hemen beni özledin mi?’’

Mesajlaşma trafiği bir yarım saat sürdü. Uykusuzluktan gözleri şişmişti ve göz kapakları ağırlaşmıştı. Vücudu daha fazla dayanamayarak tüm bu yaptıklarına tepki gösterdi ve kendini kapattı. Artık daha fazla bedenine söz geçirebilmesi mümkün değildi. Beden kendini kapatınca o da gözlerini yummak zorunda kaldı ve ona boyun eğdi, oturduğu yerde uyudu.

Saat 06.00 civarında uyandı. İlk yaptığı şey telefonundaki mesajlara bakmak oldu. Hayâlinde yarattığı sevgilisinden mesaj gelmemiş olmasına son derece öfkelenerek ona bir uyarı mesajı gönderdi, yoksa kendisini unutmuş muydu?

***

Kargo şirketinin arabasını sürerken, paketleri sahiplerine dağıtırken sürekli bir adım ötesinde iç çamaşırlarıyla gördüğü kadını düşünüyordu. O kadını çoktan aşkı ilân etmişti, kanında aşkın o dayanılmaz şehvetli duygularını hissediyordu. Düşüncelerinin içinde dün duyduğu ses vardı. O ses şimdi onunla konuşmaya başlamıştı. Bugün kadının yaşadığı siteye paket bırakması gerekmeyecekti ama yarın hiç belli olmazdı, yarın ya da daha sonraki gün kadının yaşadığı siteye gidebilirdi.

***

Telefonu aracın ön sağ tarafında koltuğa bırakmıştı. Öylesine yoğun düşüncelerle kaplanmıştı ki telefonun çaldığını üçüncü seferde duydu. Hemen eline alıp kim arıyor diye baktı. Arayanın kim olduğunu görünce bir an için zihninin onunla oynadığını düşündü. Telefonu kendinden uzaklaştırıp kafasını bir kez sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Telefonu yeniden göz hizasına getirerek ekranına baktı. Evet arayan dün gördüğü ve şu anda sesini beyninin içinde duyduğu kadındı. Hâlâ inanamıyordu bu duruma, elleri titreyerek de olsa cevapladı.

‘‘Merhaba,’’ dedi kadın o tatlı yumuşacık sesiyle. ‘‘Evimden alınması gereken bir paket var. Kargo merkezini aradım senin ismini verdiler, paketi almak için ne zaman gelebilir sin? Hem görüşmüş oluruz sevgilim.’’

‘‘Hemen gelebilirim zaten yakınlardayım.’’

‘‘Tamam o hâlde, bekliyorum.’’

Kurye, sevdiği kadınla bugün görüşebileceğine hâlâ inanamıyordu. Akşam gönderdiği mesajda ancak hafta sonu bulaşabileceklerini yazmıştı. Bu gerçekten çok büyük bir şanstı. İçi içine sığmıyor duyguları dışarı taşıyordu. Tüm vücudunun her bir zerresiyle kadını istiyor ve onu arzu ediyordu.

Siteye on beş dakika sonra geldi, arabasını park etmesi ve asansörle yukarıya çıkması da yaklaşık bir beş dakika sürmüştü. Kadının onu aramasından yirmi dakika sonra onun kapısı önüne gelmişti. Zile dokundu, biraz sonra sevdiğini göreceğine hâlâ inanamıyordu.

***

Akşam lokantaya gitmeyince iş arkadaşı Kurye’yi aradı. ‘‘Bugün işe gelmediğin için ve herhangi bir mazeret bildirmediğin için patron seni işten attığını bildirmemi istedi,’’ dedi. Kurye arkadaşının sözlerini hiç önemsemedi. Bu işe ihtiyacı olmadığına karar vermişti. ‘‘Umurumda bile değil, söyle o yaşlı şişkoya çalıştıracak başka enayiler bulsun,’’ diyerek telefonunu kapattı.

Ertesi gün kargo şirketine gittiğinde henüz kimse gelmemişti. Bir gün önce görev dağılımı yapılmış olduğundan hangi bölgelerde çalışacağına baktı. Onları not aldıktan sonra diğerlerinin gelmesini bekledi. Bu sırada televizyonu açmıştı. Haberlere denk gelince durdu. Biraz sonra da sekreter kız geldi. Sekreter kız selam verip yerine geçti, çay içip içmeyeceğini sordu Kurye’ye, ‘‘İsterim,’’ cevabını verince kız elinde büyük bir kupaya doldurduğu çayı getirdi. Televizyonda verilen haberi yüksek sesle dinlemek istediği için ‘‘Sesini arttırır mısın?’’ diye sordu. Şimdi her ikisi de televizyon karşısındaydı, haberi dinliyorlardı. Bir cinayet haberiydi.

Dün öğle saatlerinde evinde yatak odasında vahşice öldürülmüş bir kadının haberi veriliyordu. Tam yirmi yerinden bıçaklanmıştı kadıncağız. Sekreter kız ‘‘Vah vah, neler oluyor bu ülkede? Kim yapabilir bunu? Bu ne acımasızlık!’’ diye söylendi. Kız hem sinirlenmiş hem de olayın etkisinde kalmıştı. Kurye hiç tepki vermedi, sessiz kalarak haberleri izlemeye devam etti. Sekreter kızın hiç tepki göstermediğine şaşırmasını istemediğinden sonra bir tepki göstermek zorunda olduğunu hissetti. ‘‘Evet,’’ dedi, ‘‘gerçekten artık bu ülkede yaşanmaz. Eli kanlı katiller dışarıda dolanıyor.’’

***

Kurye öğlen molasına girdiğinde üzerindeki kıyafetleri değiştirdi. Siteye haftada üç gün giren bir halı yıkama firması olduğunu öğrenmişti.

Halı yıkama firmasının olduğu semte gitti, kargoları taşıdığı aracını durdurdu. Etrafı gözleyip halı yıkama firmasının önünde bekçi olup olmadığına baktı. Neyse ki firmanın önünde bekçi yoktu, yavaş sayılabilecek adımlarla firmanın giriş kapısına doğru yürüdü. Kapı camdı, içerisi görünüyordu. Kapıyı iterek açtı, hemen sağ taraftaki masada oturan genç bir kız vardı, onu görünce ayağa kalktı. Kurye, kızı görünce hiç bozuntuya vermeden yanına gitti, selam verip halı yıkama fiyatlarını sordu, ondan telefon numaralarının yazılı olduğu bir kart da aldı. Kız adama kartı uzatırken masada bulunan sabit telefon çaldı. Kurye kart üzerinde yazan numaraları okuyormuş gibi yapıp beklemeye başladı. Sekreter kız telefona ‘‘Tamam şimdi geliyorum yemekhaneye,’’ diyerek kapattı. Kurye kızın biraz sonra yemekhaneye gitmek için bulunduğu yerden ayrılacağını anlamıştı. Bunun arkada bulunan garaja sızabilmek için iyi bir fırsat olduğunu düşündü. Sekreter kıza gülümseyerek ‘‘Sizi arayacağım, iyi günler,’’ dedi, dış kapıya doğru yöneldi. Kız ayaklanmış, şirketin arka koridoruna doğru yürümeye başlamıştı. Kurye kapıdan çıkar gibi yapıp bir süre ortalığı dinledi. Sekreter kızın koridorda uzaklaşmasıyla o da tekrar içeriye girdi. Firmanın garaj kısmına açılan bir kapısı olduğunu tahmin etmişti çünkü o da bir kargo firmasında çalışıyordu ve bu tip firmalarda arkadaki garaja uzanan büyük bir kapı olurdu. Önce uzunca koridora baktı bu kısımda sadece beyaz boyalı kapılar vardı bunlar garaja açılan kapılar olamazdı, o da sol tarafa yöneldi. Evet tam da tahmin ettiği gibi burası garaja açılıyordu. Hislerinin yönlendirmesiyle doğru yöne gittiğinin farkındaydı. Biraz yürüdü, bir ses duyup olduğu yerde duraladı. Şimdi yakayı ele vermek istemiyordu. Burada böyle amaçsızca dolandığını gören biri onu hırsız olmakla suçlayabilirdi. Sesler yaklaşınca duvarda asılı bir levha gibi duran kapının kolunu yokladı. Kapı açıldı, şansı yaver gitmişti hemen içeriye girdi. Sesler gittikçe yakınlaştı ve sonra uzaklaştı. Hemen durduğu kapının ardından koridora fırladı, on metre yürüdü ve işte garaj tam karşısındaydı. Etrafta hiç kimse yoktu, arabalara baktı. Yük taşımaya elverişli olan Hyundai marka aracın yanına geldi. Aracın kapılarını yokladı, kapılar açılmamıştı ama bu onun için çocuk oyuncağıydı. Elinde tuttuğu ve kendi geliştirdiği mekanizmasıyla çarçabuk aracın arka kapısını açmış içine sızmıştı. Aracın için halı doluydu, bugün anlaşılan temizlenmiş halılar sahiplerine ulaştırılacaktı. Beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra biri gelip aracın arka kapısını açtı, içine üç tane daha halı bıraktı bu sırada Kurye halıların arkasına gizlenmiş hiç ses etmeden duruyordu.

Birkaç mahalleyi araçla dolanan kişi bazı yerlere halı bıraktı ya da aldı ama aracın içinde saklanan yabancı birinin varlığından şüphe etmemişti. Kurye meraklı bakışlarla camdan dışarısını süzüyor ve ne zaman siteye varacaklarını merak ediyordu. İçindeki arzu gittikçe büyüyordu, dayanılmaz bir hâli almıştı. Ve işte o kadar arzu ettiği hayâli gerçekleşmek üzereydi, halı yıkama firmasına ait araç sitenin olduğu semte girmişti. On dakika sonra güvenliği aşmışlardı nihayet istediği gibi olmuştu her şey. Halıları yüklenen adam aracın kapısını kapattı.

Kurye, adam uzaklaştıktan sonra kolayca araçtan indi. Âşık olduğu kadının oturduğu C Bloğun olduğu alana doğru yürüdü. Binanın önüne gelince arka kısmına dolandı ve genellikle binada temizlik görevinde çalışan kişilerin kullandığı kapının açılmasını bekledi. Bugün içinde çok büyük bir umut vardı. O bugün sevdiği kadına ulaşabilecekti. Kurye bekliyordu ama binaya giren ya da çıkan hiç kimse yoktu ümitsizliğe kapılıp kapının yanına gitti o anda telefonu çalmaya başlamıştı derken hiç tahmin etmediği bir şey oldu, kapı hızla açılmıştı, bir temizlik görevlisi dışarıya çıkıyordu. Kurye telefona yanıt verirken usulca içeriye süzüldü. Kapıyı açan adam yanından geçip giden bu adamın farkına bile varamamıştı. Üstelik binanın sadece hizmetlilerinin kullandığı bu kısmında kamera da bulunmuyordu. Kurye bunu biliyordu, içi rahattı. Hemen kazan dairesine inerek buradan çatı katına kadar uzanan acil çıkış merdivenlerini buldu. İşte şimdi merdivenin ilk basamağına adımını atmıştı. On sekizinci kata çıkması iki dakikasını aldı. Dairelerin olduğu kata acil çıkış kapısını açmadan evvel yüzüne maskesini taktı ve kapıyı açtı. Karşılıklı bakan iki daire suskun bir şekilde olduğu yerde duruyordu. Biraz sonra bu dairelerden birinde yaşanacakları ilahi gücün bir senaryosu olarak ve kendini de bu senaryonun baş aktörü olarak görüyordu. Zili çaldı.

Kadın kapıya gelmişti, ‘‘Kim o?’’ diye seslenmesine kalmadan Kurye elindeki mekanizmasıyla kapıyı kolayca açtı. Kadınla karşılıklı kalmışlardı, kadın bir anda karşısında maske takmış bir adamı görünce geriledi ve çığlık attı, ‘‘Kimsin sen, çık evimden!’’ dedi.

Kadınla adam boğuşmadı bile koklatılan bir maddeyle kadın bayılmış ve yere yığılmıştı.

Kurye, kadının evinde işini bitirdiğinde aynı yöntemi kullanarak dışarıya çıktı. Elini kolunu sallayarak zemin katına indi, kazan dairesinde dolandı. Bir sigara içip rahatlamıştı, derin nefes aldı. Tek sorun sitenin içinden nasıl çıkacağıydı, bunun da bir çaresini muhakkak bulmalıydı. Etrafa göz atarken zemin katında bir ailenin oturduğunu anladı ve dairenin önüne kadar gitti. İçeride bir kadınla konuşan bir çocuğun sesi yükseliyordu. ‘‘Bu insanlar kesin kapıcının ailesi,’’ diye düşündü. Çocuk şarkı söylüyordu, ‘‘Her akşam babam eve geldiğinde önce yemek yeriz, sonra Opel’imizle dondurma almaya gideriz.’’ Çocuk şarkıyı tempolu bir sesle söylüyordu. Kurye’nin beklemekten başka çaresi yoktu bu arada birinin cesedi bulmamasını umdu, sonra pis pis sırıttı. Gündüz vakti kadının kocası işte oğlu da okulda olduğundan cesedi birinin bulmasına imkân yoktu.

Kurye’nin akşamı bekleme gibi bir şansı yoktu. Hâlâ dağıtması gereken paketleri vardı. İşyerine dönmesi gerekmiyordu ama paketleri sahiplerine ulaştırması lazımdı. Bir an önce buradan kameralara görünmeden çıkması gerekecekti. Özellikle sitenin giriş çıkış kısımları kamera sistemi ile gözleniyordu. Bu nedenle yine bir aracın içine sızması gerekecekti, yaya olarak siteden ayrılamazdı. Zemin katından arka bahçeye uzanan merdivenleri çıktı, iki kişi araçlarına binmiş arabalarını hareket ettirmeye hazırlanıyor gibi görünüyorlardı. İçlerinden biri tam arabayı biraz hareket ettirmişti ki aracı olduğu yerde durdurdu, telaşla arabadan indi, Kurye’nin yanından geçerken ‘‘Lanet olsun telefonumu unuttum,’’ diye söyleniyordu. Adam evinde kalan telefonunu aldıktan sonra yola çıkacaktı anlaşılan. Yanından geçtiği adam ona doğru bakmamıştı bile.

Adamın indiği arabanın yanına giderek bagajı açtı içine yerleşti.

***

Televizyondaki haberlerin sesini biraz kıstı, kargo şirketinde çalışan diğer insanlar da gelmişti. Paketleri ve görev listesini alan kuryeler araçlarla dağılmaya başladı. Kurye arabasına bindiğinde bu sefer yakalanmamış olmasını Tanrı’ya bağladı. Hiçbir plan yapmadan daha doğrusu üzerinde fazla düşünmeden bir cinayet daha işlemişti. Bir gün yakayı ele vereceğini düşünüyordu. Tutuklanmak, hapse girmek onun umurunda bile değildi yalnız insan öldürmek için duyduğu o korkutucu istek geldiğinde ne yapacaktı? Bu yüzden biraz daha dikkatli olmaya karar verdi. Telefonunu açıp mesajları kontrol etti ve hepsini sildi. Bu bir aşk cinayetiydi, âşık olduğu kadını öldürmüştü. Bir dahaki sefere kimi öldüreceğini henüz kendi de bilmiyordu. Şimdilik tatmin olmuş hissediyordu.

SON