AHMET KARADAĞ’IN “DİRLİK DÜZENLİK APARTMANI” ADLI ÖYKÜ KİTABI ÜZERİNE
Ahmet KARADAĞ, yirmi beş yıl çocuk doktoru olarak çalıştıktan sonra yazmanın büyülü dünyasına girişini şöyle dile getiriyor: “Bin yıldır sessiz kalan bir yanardağın ağzından bir sabah dumanlar yükselmesi gibi bir şey oldu.”
Kitap altı öyküden oluşuyor. Ama yazar kitabına başlangıç (prelude) ve bitiş (coda) kısmını da koymuş.
Kitabın içindeki öyküler bir bütünün parçalarını oluşturuyor. Öykülerin ortak yanı aynı apartmanın içinde geçiyor olması.
Toplumda sesi kısık çıkan insanların yaşadıklarını anlatıyor yazar. Anlatırken kalemini cesaretle kullanıyor. Dile getiremediğimiz çoğu toplumsal sorunu kaleminden kâğıda döküyor. Gerçekleri çarpıcı bir şekilde yüzümüze vuruyor. Belki de edebiyatın bize verdiği en büyük güç bu. Dilini zorlu yollara sokmadan, sade bir üslupla yazmış. Öykülerin ritmi, akışı okuyucuyu içine çekerken her bir cümle yazarın kaleminin gücünü gösteriyor bize.
Kitabın “Ben Oyalarım Hatıraları” adlı ilk öyküsünde güzel sanatlarda okuyan Aysel’in tamirci çırağı Yusuf’a olan aşkına şahitlik ederiz. Yazar bu aşkı Hz. Yusuf peygamber ve Züleyha’yla ilişkilendirmiş. Aysel’in Züleyha’yla dertleşmesi şeklinde ilerliyor öykü. Ve bir aşkın bir insanı nasıl meczup hâle getirdiğini okuyoruz satır satır. Aşkın karşısında aciz kalan bir genç kız Aysel.
“Ne pahasına olursa olsun Yusuf’la evleneceğim demiştim, delirdin mi sen demişti. Dekan Hayriye Hoca ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Aysel demişti belki de ilk kez delirdiğimi o söylemişti bana…” (s. 20)
Kitabın üçüncü öyküsü “Şu Anda Ölmek Yeni Bir Şey Değil” öyküsü ise emekli bir edebiyatöğretmenin eşi öldükten sonra hayatta yalnız kalışını anlatıyor. İç konuşmalarıyla onun çaresizliğine ve tüm hayatını gözden geçirişine tanıklık ederiz. Ve karakterin ölen eşi Suna şöyle der: “Şunu unutma Mümtazcığım, bugün meraklılarla, vefasızlarla, kaba, kıskanç, bencil kişilerle karşılaşacaksın. Ama iyinin doğasını kavramış ve onun doğru; kötünün doğasını kavramış ve onun yanlış olduğunu bilen, yanlış yapan kimsenin doğasını kavramış ve onun, seninle aynı kandan, aynı tohumdan geldiği için değil, seninle aynı zihni, tanrısal bir parçayı paylaştığı için akraban olduğunu bilen sana, Mümtaz Hoca’ya yani, o insanların hiçbirinden zarar gelmez.” (s. 53)
İnsan ruhunun karmaşıklığını ve toplumsal yapının birey üzerindeki etkilerini ince ince işleyerek gözler önüne seriyor yazar.
Karadağ, kitaba “Dirlik Düzenlik Apartmanı” ismini vererek çok güzel bir ironi yapmış. Aslında apartmanda ne bir dirlik ne de bir düzenlik var. Gizlenen hayatlar, söylenemeyen sözler mevcut. Apartmanda hasır altı edilmiş hayatlar var.
Kendi yazma serüvenini şöyle açıklıyor yazar: “Yazan kişinin bir derdi olması konusunu da önemsiyorum. Dertli olmasın ama derdi olsun yazarın. Anlattığı en neşeli şeyde bile ince bir kırıklık olsun isterim. Böyle yazmaya gayret ediyorum.”
Ahmet Karadağ, tam da dediği gibi “derdi olan” bir yazar ve Dirlik Düzenlik Apartmanı da “sesi kısıkların sesi” durumunda.