Münevver Hanım komşusu Makbule’yi de yanına alıp erkenden Zekiye’ye gelmişti. “Çok kalmayacağız yavrum,” diyerek çıkarmadığı pardösüleri üç saat boyunca sırtlarında, içtikleri son çayın bardakları da yanı başlarındaydı.
Zavallı Zekiye, bir yandan henüz yirmi üç günlük bebeğiyle ilgileniyor bir yandan da mahallenin büyükleri olan misafirlerine mahcup olmamaya çalışıyordu. Çocuğun ağlaması içini yaksa da kalkıp çaylarını tazeliyor, ceplerinde getirdikleri hapları içmeleri için arada su getiriyor, en zor olanı da hiç durmayan ve akla yatmayan tavsiyelerine cevap vermeye çalışıyordu. Büyükler, her şeyi bilirlerdi. Zekiye daha yirmi dördünde, ilk bebeğini doğurmuş biri olarak ne biliyor olabilirdi ki?
-İyi ki gelmişiz Münevver! Garibin ilk analığı bu. Evcilik oyunu değil ki!
Münevver başını yaklaşık bir dakika sallayarak ahretliğini onayladı. Ardından:
-Aman kızım, boynunu sıkı tut, atıverir arkaya Allah korusun, ölüverir bebecik! dedi. Makbule Hanım geri kalmadı:
-Zekiye, beyine söyle, ince kum getirsin, ısıt tavada, bir battaniyeye ser de oğlanı yatır üstüne! Bak ihmal etme bunları!
-Hele sen beben için sarı tülbent aldın mı? Bak sarılık olursa hemen örtüverirsin kuzum, bol bol emzir de sarılık olmasın!
-Onu bırak da Münevver, sen limonları ne ettin? Girerken kapı girişinde mi unuttun?
Münevver Hanım, birinin ölüm haberini almış gibi bir telaş, beklenmedik bir üzüntü ile dizine vurmaya başladı. Hazırlamıştı oysa. Nasıl unutmuştu, ah şu kör olası hafızası!
-Gidip alayım geleyim diyeceğim amma dermanım da yok, dedi. Ses tonunda “Zekiye bir koşu sen al gel” nazı sezilse de Zekiye çocuğu emzirmeye koyulmuş, yavrusunun gözlerine bakarak içten içe şükrediyordu.
-Yok Makbule Teyzem, gerek yok, var limonumuz, ben onu bir doktora danışayım.
Makbule ve Münevver bu genç kadının dedikleri her şeye itirazından yorulmuş ama pes etmemekte de kararlı şekilde ısrar ediyorlardı.
-Neyini soracaksın yavrum? Ben yedi bebemin gözüne de doğar doğmaz limon sıktım. Parlak olur gözleri. Doğduğunda bebeğin göğüs uçlarını iyice sıkarak ovalamayı unutmadınız inşallah.
Zekiye’nin yorgunluktan cevap verecek dermanı da kalmamıştı. Sormadığı akrabaları, memleketleri hakkında ayrıntılar, kocasının maaşının nereye harcandığı, akşama yemeğinin olup olmadığı, bakkal Rüstem’in hanımının ne zamandır köyünde olduğuna kadar her şey sorulmuştu. Memeden keseceğinde salça sürmesi, kırkı çıkınca kırk kapıdan yumurta toplaması, sarılık olmasın diye çocuğu güneşe yatırması, çamaşırlarını dışarı asmaması öğütlenirken “La havle,” dememek için dudaklarını ısırıyordu Zekiye. Her şey onların istediği gibi olsun istiyorlardı ama buna müsaade edemezdi. Kendi çocuğuydu, araştırarak, öğrenerek büyütecekti.
-Su falan içme kuzum, lohusa kadın zinhar su içmez! dedi Makbule, başındaki tülbentini düzeltirken gururlandı bilgisiyle. Münevver bu kez ahretliğine itiraz eder gibi çıkıştı, yüzüne bir ekşime ifadesi oturdu.
-İçse bile kaynatılmış soğutulmuş su içecek. Süt olsun diye soğan, bulgur pilavı yiyecek ya bol bol!
-Bebeyi yıkayınca suyunu sakın ola olur olmadık yere dökme. Üç harfliler gelir kızım, Maazallah.
Aralarında konuşmaya o kadar dalmışlardı ki Selim’in girdiğini fark ettiklerinde şaşkınlıkları yüzlerine yansıdı. Erken mi gelmişti yoksa gerçekten akşam mı olmuştu?
-Geldin mi evladım? Biz de kalkıyorduk, yalnız kalmasın lohusa kadın diye bir uğrayalım dedik.
-İyi yapmışsınız, hoş geldiniz, dedi gülümseyerek.
Dün kendisini de yolda yakalayan bu ikili Selim’i dakikalarca lafa tutmuştu. “Kırkı çıkmadan bir yere çıkarmayın,” diye başlayan öğütleri “Aman bebeyi, göbeği düşene dek yıkamayın, bedenini bezle silin,” diyerek noktalanmıştı. Selim:
-Beraber yiyelim bu akşam, gitmeyin Münevver Teyze, dedi. Normalde duymayan kulakları bunu hemen duymuş cevap vermede de gecikmemişti.
-Yok yavrum yok, çok kalmayacağız, kalkarız birazdan diyerek koltuğa iyice yerleşti Münevver.
Limon tadındaki muhabbetlere kalp kırmadan katlanmak her yiğidin harcı değildi. Zekiye, bebeği eşinin kucağına yavaşça bırakıp “sofrayı hazırlayayım” diyerek mutfağa yöneldi. İşte dinç bir beyin karşılarındaydı. Münevver ve Makbule bildiklerini baştan anlatmak için derin bir nefes aldı.