.....

.....

Herkes Kendi Kaderini Yaşıyor – Burcu Bolaken

Herkes Kendi Kaderini Yaşıyor – Burcu Bolaken

Herkes Kendi Kaderini Yaşıyor

Evlenmek istemiyorum, dedi yüksek bir sesle. Sinirleri tepesine çıkmış, elleri titriyordu. Melahat’la annesi birbirine baktı. Bu kızın sonu iyi değildi, zaten adı çıkmıştı. Lütfiye odanın kapısını çarpıp içeriye girdi, koltuğa oturdu. Sevmediği hatta nefret ettiği biriyle nasıl evlenebilirdi ki? 

İki gün önce kiralık ev tutmak için nişanlısıyla buluşmuştu. Aralarında ev meselesi yüzündentartışma çıkmıştı. Nişanlısı omzundan ittirmişti. Lütfiye’nin canı çok yanmıştı. O gün o kaba adamla evlenirse çok mutsuz olacağını sezdi. Ağlıyordu, kendi başına bu belayı sarmıştı. 

Annesi; ‘‘İkinci nişanın,’’ demişti, ablası da ‘‘Biz seninle tüm köye rezil olduk bu adam psikopat olsa bile gideceksin, hem çeyizlerin serildi. Şimdi artık dönmek olmaz,’’ dedi.

Lütfiye istemiyordu, evlenmek için kendini hazır da hissetmiyordu. Çeyizlerin serilmesi önemli miydi? Bu adamı sevmiyordu, onunla nasıl birlikte olacaktı ve neden evlenmesi gerekiyordu? Nişanlılık denilen süreç bu yüzdendi, insanlar birbiriyle anlaşamıyorsa ilişkilerini bitirebilirlerdi. 

Ev telefonu çalmaya başladı arayan Yavuz’du. Melahat telefonu cevapladı, ‘‘Lütfiye, Yavuz arıyor,’’ diye seslendi. Lütfiye yerinden kıpırdamak istemiyordu. Annesi kapıyı hırsla açtı, ‘‘Çık dışarıya o telefonu cevaplayacaksın,’’ dedi. 

Ağır hareketlerle ayaklandı, midesi yanıyordu, ağlamaktan gözleri şişmişti. Telefonun yanına gitti, ‘‘Alo,’’ diye ses verdi. 

Yavuz evi tuttuğunu haber verip kapattı. Şimdi Lütfiye için kurtuluş yolu hiç kalmamıştı, Yavuz onun için kiralık ev de tutmuştu. Lütfiye son anda fikir değiştirdiği için iki gün önce Yavuz onu iteklemişti, ev tutmak için parasının olmadığını söyleyerek yapmıştı bunu.

Lütfiye ilk baştan Yavuz’un annesinin yanına evlenmeyi kabul etmişti, daha sonra da ben kayınvalideyle oturmak istemiyorum diyerek vazgeçmişti. Yavuz’un annesi de Lütfiye’yi bir türlü içine sindirememişti, ayrı ev istemesi kadının sinirlerini bozmuştu. Kayınvalide oğluyla, gelininin çalışıp maaşlarını ona getirip teslim etmesini istiyordu, kayınvalide para biriktirecek oğluyla-gelini için mahalleden bir arsa alıp içine ev yaptıracaktı. Kayınvalide bu şekilde düşünüyordu, Yavuz’un nişanlısını uyumsuz ve dik başlı olarak buluyordu. Oğlunun nişanı bozmasını istemişti ama Yavuz Lütfiye’yi bırakmamıştı.

Lütfiye aslında sessiz, sakin bir kızdı, Yavuz’un birtakım psikolojik problemleri vardı. O hem sevebileceği hem de gerekirse şiddet gösterebileceği bir kız arıyordu. Lütfiye’yi o yüzden seçmişti, üstelik de kız çok güzeldi.

***

Yavuz gece uykusunda küfrediyordu, ‘‘Rahat bırak beni…’’ diye sayıklıyor, yatağın içinde şekilden şekle giriyordu. Annesi odaya hışımla girdi, babası da Yavuz’un odasına geldi. 

Babası odanın ışığını açtı, Yavuz uyandı. Annesi mutfağa koşturarak bir bardak su aldı, oğlunun yanına geldi. ‘‘İç güzel çocuğum benim, iç yavrum sen,’’ dedi. 

Yavuz bardaktaki suyu içerken bir yandan da Cin Süheyla’nın geldiğini iki kaburga kemiği üzerine oturduğunu anlatıyordu. Annesiyle-babası ‘‘Vah vah!’’ dediler, dualar etmeye başladılar. Allah kahretsindi bu Cin Süheyla’yı Yavuz’un peşini bırakmıyordu, niyeti Yavuz’la evlenmek olduğu için Yavuz’un başka biriyle evleneceğini duymuş çok kızmış olmalıydı. Yavuz’un annesi böyle düşünüyor otuz iki yaşındaki oğlunu bir bebek gibi seviyordu.

Yavuz huzursuz geçen gecenin sabahı zoraki uyandı, gazetedeki iş ilanını çizdi, kiralık ev tuttuğuna göre maaşlı bir işe girmesi gerekecekti, evde bilgisayar başında çalışıp kazandığı para yeterli olmazdı. 

Saatlerce bir işyerinde maaş almak için çalışmak zorunda kalacağından Lütfiye’ye çok kızıyordu ama ona nikahtan sonra gösterecekti. 

Yavuz annesine seslendi, ‘‘Bana para ver de şu çizdiğim iş ilanına bakmaya gideceğim,’’ dedi. Annesi bir ileriye bir geriye doğru bir adım gitti geldi. Canı çıksındı da para çıkmasındı ondan o kadar sevmezdi para vermeyi. Bende yok diyecek oldu ama bu sefer de oğlu Lütfiye maaşını sana verdi diyecekti. Koynundan Lütfiye’nin maaşını çıkardı. ‘‘Lütfiye’nin maaşı var sadece onu da bozmayım dedimdi, para biriktirelim de bir ev alalım diye uğraşıyorum biliyorsun,’’ dedi. Yavuz kızdı, ‘‘Onun içinden bana yüz lira ver,’’ diye homurdandı.

***

Lütfiye ile Yavuz’un Kayınvalide Ziyareti

Lütfiye’yle Yavuz kayınvalidesinin evine gitmişti. Lütfiye o gün kayınvalidesiyle yaşayamayacağına karar vermişti. Kadın aleni olarak Yavuz’un ve Lütfiye’nin kazandığı parayı götürüp ona teslim etmesini istiyordu, bunu çok açık bir dille söylüyordu. Kayınvalide evlatları için para biriktirecekti. Lütfiye maaş almıştı anladı ki Yavuz onu bu yüzden annesine getirdi. Lütfiye çok üzüldü, cevap vermeden önüne baktı, kayınvalide konuşmaya devam ediyordu, ‘‘Sen bugün çalışabiliyorsan o nişanlın sayesinde, bugün senin bir ekonomik özgürlüğün varsa Yavuz sayesinde, bir kadın kocası izin vermezse asla çalışamaz,’’ diyordu. Lütfiye kadının saçmalamaları karşısında ne yapacağını şaşırdı. O evden kaçıp gitmek avazı çıktığı kadar bağırmak istiyordu. Maaşını kayınvalidesine teslim etmek zorunda kaldı, bir müddet sonra da evden ayrıldılar. Birlikte yürüyorlardı, Yavuz Lütfiye’yi kuytu bir köşeye sokup sıkıştırmaya başladı. Ellerini göğüslerinde ve kızın bacaklarında gezdirdi, Lütfiye Yavuz’un elini ittirdi çünkü o Yavuz’dan ayrılmak istiyordu, sorunlar üst üste geliyordu. Geçen hafta da Yavuz giydiği eteği kısa bulmuş Lütfiye’ye hakaretli cümleler kurmuştu. Lütfiye anlıyordu ki nişanlısıyla evlenirse kesinlikle mutlu olamayacak. 

***

Lütfiye kına eğlencesi istemiyorum demek istiyordu, içi kan ağlıyordu. Anlaşamayacağı biriyle onu zorla evlendiriyorlardı. Yavuz’la on beş gündür görüşmüyordu. Baba evine serilen çeyizleri Yavuz’un tuttuğu kiralık eve götürülüp serilmişti. Her şey, zaman, insanlar ve belki Tanrı da Lütfiye’yi öldürmek için uğraşıyordu. Ölmek ve kurtulmak istiyordu ama ölmek de kolay iş değildi. O bu kadar mutsuzken hiç sevmediği bir adamla evlenecekken ablasıyla annesi kına eğlencesinden bahsediyordu. ‘‘İstemiyorum,’’ dedi en nihayetinde ‘‘kına filan istemiyorum.’’ Lütfiye’nin istediği hiçbir şey olmuyordu, Yavuz’un eli cebine girmiyordu, zaten biliyordu ki Lütfiye, Yavuz’un parası da yoktur. 

***

Kiralık eve gittiğinde şofben olmadığını gördü, eski usul su ısıtıp yıkanacaklardı. Mutfağa girdi dörtlü ocağın tüpe bağlantısı da henüz yapılmamıştı. Cuma günü nikâhlanacaktı ondan sonraki gün de salonda bir düğün olacaktı ve demek bu eve gelin gelecekti. Ev bir oda bir salondan oluşuyordu, kullanılmış eşyaların satıldığı bir mağazadan Lütfiye’nin annesi bir yatak odası takımı almıştı, Yavuz’un kirayla tuttuğu bu eve getirilmişti. Lütfiye zemin katta olan evin bahçeye açılan kısmına baktı ama evin içinden bahçeye çıkış yoktu zaten orayı üst katta oturan ev sahibi kullanıyordu. Bahçede dolanan insanların çıkardığı en ufacık bir ses yatak odasının içine doluyordu. Dolapların kapıları henüz takılmamıştı, Lütfiye’nin kıyafetleri olduğu gibi görünüyordu. Lütfiye’nin üç günlük bir hürriyeti söz konusuydu, üç gün sonra evlenecek ve bu küçücük hapishaneye gelecekti. Evden çıkmak için davrandığı sırada kapının açıldığını duydu, içeriye giren Yavuz’du. Karşılıklı birbirlerine bir süre baktılar, Yavuz Lütfiye’yi gördüğüne sevindi, kızın elinden tuttuğu gibi onu yatak odasına çekti. 

***

Ertesi gün işten geldikten sonra annesini mutfağa götürdü, orası konuşmak için en uygun yerdi. İstemiyorum diyecekti annesine, evlenmekten vazgeçtim. Niçin evlenmek zorundayım ki? Annesi ne söyleyeceğini biliyormuş gibi çatık bakıyordu Lütfiye’ye. Genç kız annesine‘‘Ölürüm de gitmem o adama,’’ dedi, ‘‘bana zorla sahip olmaya çalıştı, kaba saba bir adam, sevmiyorum, evet onu sana getiren benim, ilk başlarda hoşlanıyordum ama acele etmişim, nikah olmadan evvel caymak istiyorum, yarın o nikaha gitmek istemiyorum. Nişanı atalım ne olursun anne.’’

‘‘Hayır,’’ dedi annesi kızını fahişe olmak istemekle suçladı. Biliyordu kızının gözü yükseklerdeydi, kiralık evi beğenmemişti ama bunu daha önce düşünecekti, defolup gidecekti bu evden. İki gün içinde gideceği için neredeyse zil takıp oynayacaktı. Madem gözü yükseklerdeydi o zaman akıllı olup iyisini bulsaydı. Lütfiye annesinin zehir saçan ağzına baktı, ağlayarak odasına kaçtı. Günlerdir yemek yiyemiyordu, kilodan bir hayli düşmüştü.

Gece uyandığında kendisine bakan bir çift yeşil göz gördü. Beyaz önlüğü sırtında bir adam karşısında bekliyordu. Ablası da odaya girdi, ‘‘Bu doktor bey sana şimdi bir iğne yapacak rahatlayacaksın,’’ dedi. Lütfiye ağlıyor, adama doğru bakıyordu, aklını kaybetmek üzereydi, onu aptallaştırarak nikaha götüreceklerdi. ‘‘İğne filan istemiyorum,’’ diye bağırdı, ‘‘hayır iğne yapamazsınız bana.’’ 

Doktor gergin bir tavırla ‘‘Yarın nikâhın varmış ama sen evlenmekten vazgeçtiğini söylüyormuşsun,’’ dedi. ‘‘Evet,’’ diye bağırdı Lütfiye, ‘‘istemiyorum, vazgeçmeye hakkım yok mu?’’

Doktor duygusuz bir insan gibiydi, Lütfiye’nin bu sözlerinin hiç duymuyormuş gibi yaparak ‘‘Ama baştan istemişsin, ailen tanımıyormuş bile, şimdi vazgeçmen yetişkin insana yakışacak bir hareket değil.’’

‘‘Yetişkin mi ben daha on dokuz yaşındayım.’’

‘‘Tamam işte kararlarının arkasında durabilecek yaştasın. Tutun kollarından iğne yapacağım.’’

Lütfiye kendine yapılan iğnenin ne olduğunu hiç bilemedi, bildiği bir tek şey varsa o da biraz sonra tamamen aptallaştığıydı. Öğlene doğru annesi askısıyla birlikte bir takım elbise getirmişti. Takım elbisenin rengi maviydi, Lütfiye’ye ‘‘Giy,’’ dedi, genç kız giyindikten vesaçını taradıktan sonra kendilerini bekleyen taksinin içine bindiler. Nikâha kız tarafından on kişi erkek tarafından katılan da beş kişi vardı. Yavuz’un annesi Lütfiye’nin maaşını bozmak istemediğinden gelen misafirlere ne lokum ne de nikâh şekeri ikram edildi. 

Yavuz’la Lütfiye bir akrabanın arabasına binip bir kafeye gitti, Lütfiye artık evli bir kadındı. Ölmek yok olup gitmek istiyordu. Yarın gündüz bir düğün olacak ve ebediyen bu adamın karısı olacaktı. Yavuz’la akrabası olan adam karşılıklı oturdular. Lütfiye de Yavuz’un yanındaki iskemleye ilişti. Adam arabasını vermeye kıyamadığı için iki gencin şoförlüğünü yapmıştı, kafede biraz oturup eve döneceklerdi. Meğer bu da âdettenmiş, gelinle damat nikahlandıktan sonra yemeğe çıkarlarmış ama Yavuz’un parası olmadığı için kafeye gelmişlerdi, çay içeceklerdi.

Ertesi gün gelinliğini giydi, hiç tanımadığı insanların arasına sevmekten vazgeçtiği Yavuz’la çıktı.

***

Eve gelmişlerdi, Yavuz kayıtsızdı, gitti koltuğun birine oturdu. Lütfiye gelinliğini kendi çıkardı, saçına takılmış bir düzine tel tokayı da. Yavuz karısının yanına yatak odasına girip kendisine kahve yapmasını söyledi. Lütfiye çıplak vücuduna pijamalarını giydikten sonra mutfağa girdi, baktı ki ocak tüpe bağlanmamış. Yavuz’un yanına gidip söyledi, Yavuz hiddetle ayağa kalktı, ‘‘Ben sana o ocağa tüp bağlatmanı söylememiş miydim?’’ diye bağırdı. Gerçekten de Yavuz’la evde karşılaştıklarında böyle bir söz etmişti Yavuz ama Lütfiye bunu şaka gibi algılamıştı, ocağı kendisinin bağlatması gerektiğini bilmiyordu, üstelik tüp nereden söylenirdi, bu bilgilere sahip değildi. Yavuz’la arasında tartışma çıktı, Yavuz ceketini çıkarıp ilk tokadı attı Lütfiye’ye. Genç kız büyük bir şok geçirdi, aslında Yavuz’un şiddet yanlısı tarafını biliyordu ama yapmayacağını ümit etmişti. Yavuz Lütfiye’nin elinden tutarak onu yatak odasına götürdü, kıza attığı tekme ve tokatlar yarım saatten fazla sürdü. Sürekli vuruyor vuruyordu. En sonunda vurmaktan acıyan elleri ve ayakları yüzünden bıraktı kızı.

Lütfiye ertesi sabah kalktığında yerde buldu kendini, banyoya girdi yüzü darmadağınıktı, gözlerinin altında morluklar vardı, dudağı patlamıştı. Annesinin sesini duydu içinde, annesi hep şöyle derdi; ‘‘Herkes kendi kaderini yaşıyor.’’

SON