ESİR ŞEHİRLER ANTOLOJİSİ – BASRA
Eşikte ansızın ölen babanın
Yanağında çırpınan
Çocuk eli,
O sabah
Gökyüzüne ellerinden asılan
Ve Allah’a yalvaran
Simsiyah kadın heykeli…
Gün ışığına her seher
Çelikle karşılık veren
Pencereler
Odaları zindan
Duvarları viran evler
Ve on dört asır direnip
Karalı bayrak kaldıran
Evler…
Kızıl kan
Siyah matem
Arasına
Sıkışan beyaz
Ve gölgesiz bayrak…
Bir intihar anında
Oğlunu arayan ananın
Gözleri çöl ortasında
Bir çift bulanık ırmak…
Anaların kucağında hazin son
Ve resminden kan damlayan
Çocuğun ayakları…
Sur’a üfleyen İsrafil
Kıyamet
Ateş
Barut
Tufan
Bir şehir ki,
Babaları İbrahim
Oğulları İsmail
Kurban adanmış insan…
Ansızın sokağa devrilmesi
İsyankâr bir hurmanın
Ve zafer sevincini yaşayan asker
Kıyam eden bir ağacı vurmanın…
Bedelini canıyla ödemesi bir kızın
Hurma gölgesinde oyun kurmanın
Koşmayı unutan Arap atları
Uçmayı unutan şahin
Ve onun yorgun kanatları…
Deniz kıyısında esir kuşlar gemisi
Gökyüzünde çelik kuşlar korkusu
Ömür kadehlerine çöken
Ölüm tortusu…
Aydınlık bir geceye
Vakitsiz düşen bahar
Gönülsüz yağan yağmur
Ve toz bulutu içinde
Gülümseyen dolunay…
Siyah beyaz fotoğrafı şiirin
Udun yalancı sesi
Çölün hoyrat nağmesi
Ve tek kişilik halay…
Habeşli rakkasenin
İri
Geniş
Parlak gözü
Tömbeki dumanında
Fersiz nargile közü…
“Her yer Kerbela her gün aşure”
Türbelerde asırlardır ağlayan
İmam Hüseyin destesi
Ve Ehlibeyt mersiyesi
Bir de
Çoktan unuttuğum
Dedemin alfabesi
25/03/ 2010- Bağdat
ESİR SEHİRLER ANTOLOJİSİ-BAĞDAT
Eski ihtişamın
Demirden iskeleti
Yağmurlu bir akşamın
Suda salınan sureti
Aslını unutan yorgun su
Yatağına kırgın su
Ve iki yakasında
Esirler hürriyeti
El Mansur penceresinde
Kanlar içinde
Dicle ceseti
Kirli gökyüzünde
Uçarken ölmesi kuşun
Dul kadının cinneti
Duvardan seken kurşun
Ve ana kucağına
Savrulan çocuk eti
Uzak asırlar vakti
Kervanın son devesi
Bir ortaçağ zamanı
Ve kaldırım kahvesi
Parlayan köz
Kıvrılan nargile dumanı
İçimden geçen
İki puslu göz
Bir ceylan silueti
Taşa iz bırakan Asur
Kuyuya düşen Babil
Kuruyan umut dalı
Sokaklara sarkan sur
Bin bir yıl uzakta kalan
Huzur
Yeni çağın masalı
Geçen asrın vahşeti
Gökten inen dev
Harabeye dönen ev
Kapı eşiğinde sükût
Türbeye bağlanan
Mavi umut
Bir genç kızın duası
Ve bembeyaz niyeti
Yüzyıllar ötesinden
Düşen ecdat gölgesi
Uğultular arasından sıyrılan
Bir deste gül
Bir beyit Fuzuli sesi
Türkmen ocağının
Ateşi, harareti
İnleyen udun teli
Çöl ezgisi
Aşk nağmesi
Mecnun’un alevden dili
Tutuşan gök
Yanan Kerem
Garip ilahi bestesi
Uzadıkça uzayan muharrem
Ve Kerbela destesi
Ardında asırlarca susmayan
Bir ağlama heyeti
Bağdat
Bir kelime, üç çığlık
Havar
Havar
Havar
Bir zindan
Yarı aydınlık
Duvar
Duvar
Duvar
24/03/2010 Basra
Sus içinde
Islak saçlarını serdiğin şehrin,
Suda düğümlenen iki yakası.
Gözlerinde solan o yitik renkler
Ve yağmur eğiren sokak lambası,
Pus içinde… pus içinde…
Uzak iklimlerde susdukca güneş,
Ayı gökyüzüne sen yasakladın.
Ayağından asılan yıldıza yanıp
Göğsüne acılar yürüten kadın
Sis içinde… sis içinde…
Söküp atsan içinden ğam çadırını,
Bir baharı kuşansan yağmurca serin.
Neden bakışların kan-revan her gün
Matem havasını çalan gözlerin
Yas içinde… yas içinde…
Karanlığa adanmış türküleri unut,
Aydınlık gözlerinle sustur geceyi.
Bir sehpa koy içine, darağacı kur,
Bu aşkı gölgeleyen her düşünceni
As içinde…as içinde…
Bilemezsin sonu nedir yazgının,
Teslim olma ölümlü her çağrıya.
Yeni bir dünyaya yeşert sevgiyi,
Çığlık- çığlık isyan etme Tanrıya
Sus içinde… sus içinde…
Giderken
Gözlerini yumar göğün kızları,
Güneş, ufkumuzda eriyen bakır.
Aldırma, birtanem giy intizarı,
Her gidiş ardında hüzün bırakır…
Doğan güne inat karardı şehir,
Insaf eyle,pencerene güneş çek…
Yoksa nasıl bulur yatağı nehir,
Nasıl tartar ayrılığı bu yürek?
Hasret yangınına götüren bizi,
Dönüş ümididir bu limanlara…
Her gelişle diner bu kadim sızı,
Her gidişte kanar bu köhne yara.
Yağmurla yeniden doğarız belki,
Kurutsa yaddaşın gölünü nisyan.
Dakikalar yıla dönerse bil ki,
Büyür içimizde zamana isyan…
Takvimlerin çarkı dönmese bile,
Sabırdır zamana boyun eğdiren.
Tahammül mülkünü çevirme küle,
Dervişsabrı ile bekle beni sen !
Adını öpen sular…
Yalnızlık bu şehirde,
Sahil boyu uzuyor.
Sensizliyin ritmini,
Hırçın deniz boğuyor.
Her akşam bu kuytuda,
Bıçaklanıyor uykum.
Gözüme savruluyor,
Adını yazdığım kum.
Şimdi tenha sahilde,
Bir kadın hayali var.
Seni alıp gidiyor,
Adını öpen sular.