ZÜLEYHA
Hangi mevsimin koynundan kopup zemheriye sürgün edildim
Bekleyişte ağma olan kalbimin gözünün Eyyubi sabrı çatladı
Secdede Yusuf’un çaresizliğinde kendi kuyumun içerisindeyim
Sende asılı kalmış gözlerim nazarından destur beklerim
Ah bu muhabbet demleri ipsiz bağlar kılıçsız kuşatır vaveylalarımı
Ben yunus muyum ayaklarım su üzerinde çırpındıkça batmakta
Yakup muyum nuru eriyor gözlerimin damla damla
Fatıma mıyım hüznüm gündüzlerin üzerine dökülüyor
Bilal miyim ahu zar gibi dolanıyorum mekânız mekanlar da
Meryem miyim suskunluğun orucunda sözlerim asılı Araf da
Şadırvana terk edilmiş hercai duygularım İsmailce teslim nazarına
Hüseyni boğazım kör bir bıçağın altında nefesinde can bulmaya çalışan
Sümeyye miyim bir yanım zemheride bir yanım narı ummanda çırpınan
Hangi bahara dokunsam kışa dönüyor, günler dönüyor zifiri karanlığa
Şimdi söyle bana bilemiyorum ben kimim Züleyha..
GÜLRU
Ruhum aczime ağır geliyor gülru
Teselliyi bulacak cümleler duymaya da mecalim yok
Tanırsın beni içim zemheri
Bir tek gözlerin sıcak iklimlere taşır beni…
Sevgilim sen yanım çoğalan nar taneleri sanki
Yerlere savrulan özgürlüğümü toplasan
Kavuşmak rüzgarıyla bir oluruz belki..
Züldür bana gittiğim yere götürememek seni
Ah gülrum özünü sevdiğim
Benimsin, bereket yüreklim
Süreyya
Seni bulabilmek için kaç nihan perde lerinin rüzgârında savrulmalıyım
Bir dilberin efsunlu bakışında kaç nazar yanmalıyım
Arafta kıyamda hazır beklerim
Ha düştü ha düşeceğim harabat tekkesinin eşiğinden
Destursuz kurşuni bulutlar koyu laciverte teslim olunca
Yüreğimin telaşları bırakıyor sükunete yerini
Yırtarcasına maskeli tebessüm perdelerini
Dünyaya misafir kalbimin bütün kederini
Emanet ederim ağaracak günün yamacına
Hep sözleştiğimiz gibi hüzün kavlini hiç bozmadı
Her gecenin koynunda senden hiç kopmadı
Bir sorgudayım içimin deruni mahzeninde
Mecaz değil kurban hazır aşıklar divanında
Ferman buyur hafi halinle aşikar ol gönlümün aynasına
Ben kimin şairiyim Süreyya