VEFA ŞEHRİ CUMA
Başımı senin omzuna yaslayalı tam yarım asır olmuş. Koca çınarım diye sesleneli, dalların arasında dolaşalı, kapılarını bana açalı ve buyur sultanım diyeli tam tamına 47 yıl 10 ay 3 gün olmuş. Dünyanın en asil duygularını yüreğimde sırladığım, senin sevgindir güzel nazarım. Hayat çölünde kalanlara, sana olan, bu bengisu hükmündeki sevdamı anlatmayı nasıl başarırım hiç bilmiyorum.
Büyük bir mahviyet ve tevazu timsali olan ruhunla ömrüme en ilkin çıkıp sen geldin. Nasıl bir âlicenap gönlün vardı. Senin köklerin mâzide, dalların âtîdeydi. Aşkımız meyveli bir ağaçtı. Sen ise o meyvelerin en şefkatli olanı. Benim başıma taç, el âleme taşlanan bir ah olmuştun. Kurdu, kuşu, börtü böceği senin gölgeni mesken tutmuştu.
Bir an olsun doğruluktan sapmayan ibrene vurulmuştum belki de. Doğaldın. Ahlaktan bir abide yapılacak olsa senden tarafa oyumu kullanırdım. Bilgili, sabırlı, saygılı, derviş gönüllü bir şiirdin. Öyle kolay kolay kabul etmezdin yanına yamacına. Kuralların vardı. Düşüncelerin umut verirdi. Kapılarını açıp girdiğimde, bereketli topraklarınla coşardım, büyürdüm, gelişirdim. Birlikte bambaşka hayatlara yelken açardık.
Özgürsem seninle, refah ve keyif içindeysem seninle olduğum içindi. Güvenli ana kucağımdın. Vefa şehrim Cuma’mdın sen.
Aşkın başkenti Paris’ti belki ama benim başşehrim sendin. Bazen Londra’dan Viyana’ya kalkan uçaktın. Bazense perdelerini aralayıp kısık bir gözle bize bakan peri padişahının en yakışıklı oğlu İstanbul. Galata ve Pera’nın sokaklarında yürüdüğümüz o anlar, Mimar Sinan’ın muhteşem camileri ya da görkemli saraylarımız hep seni çağırırdı tek bir nefes. Cem olur toplanırdık eteklerinde birer birer.
Seninle bu güzel caddelerde yürüyüş yaptığımızı düşlüyorum. Göz hizasında marketler, kafeler, mağazalar, kitapçılara bakıyoruz. Yapılar tek katlı ahşap.
Tüm sokakların ve caddelerin ile koskocaman meydanlara açılıyorsun. Bilirsin sevgilim, benim kalbim sen, senin kalbin yaşadığımız bu muazzam şehrin kalbinde atıyor. Hayatımız meydanlara akıyor gürül gürül ırmağın denize kavuşması gibi.
Topkapı Sarayı’nın en yüksek noktasını yeniden Adalet Kulesi yapıyoruz. Güzeller güzeli Dolmabahçe Sarayı’nı bir gökdelenin tepesinden değil yeryüzünden seyre dalıyoruz aşkla. Hayallerimizi, Karadeniz’de Trabzon’a ait bir ilçede başlatıyoruz belki de. Olmadı Akdeniz ya da Ege kasabasına açılırız beyaz bir yelkenliyle. Dümeni, Van Gölü kenarından süzülerek Tatvan’a kırarız. Evimizi Ahlat taşından inşa ederiz.
Ya Cuma iyi ki benim şehrimsin. Sen de yaşamak, başka şehirlerde yaşamaktan farklıymış görüyorum. Senin yanındayken para, pul, makam, şöhret ve dünya namına ne varsa sıfırla çarpıyorum. Sen de kazanmak derdinde olanlar değil, asr-ı saâdet ruhu ile bakanlar yaşayabiliyor hissediyorum.
Sen bütün dertlere dermansın. Sen sevgiliyi kucaklayan Şehr-i Cuma’sın. Hürmetinden yıllarca çıplak ayak yürüdüğüm tayyib-i beldesin…
Sıradan bir şehir değilsin. Sen de sesler kısılır, yükseltilmez bilirim. Bu, kalplerin takvâ ile imtihanıdır. Mazlumları saran kocaman gövden, hayra yürüyen adımların, güzellikleri çığıran sesin, aşkla çarpan bir yüreğin var ey Cuma.
Bir gününde dört mevsimin saçılır nurdan damlalar gibi. Her sokağında ayrı bir efsun davetkâr. Şehirlerin pirisin. Seni tanımayan, sen de var olmayan yaşadım demesin.
Şifanur ÖZÇELİK ŞİRİN
19.07.2023